13 Ağustos 2015 Perşembe

Dudaklarına akan tuzlu sıvının dilinde bıraktığı tat, gözlerindeki buğulanmanın perdelerinin açmıştı. Tüm duyu organları arasındaki bu sıkı münasebet bugün de iş üzerindeydi. Boğazındaki bitmek bilmeyen bu kuruluk hissi de eklendiği vakit, tüm o sersemliği dile gelerek doğrulması gerektiğini ısrarla tekrar ediyordu.  Nihayet gözlerini diktiği çukur derinlikten kendini alarak tüm ağırlığını sırtına vermeye, daha sonrasında ise kollarıyla destekleyerek doğrulmaya yeltendi. Ancak tüm denemelerinin sonu hüsranla bitmişti, vaziyetinden bihaber olarak son bir kez daha doğrultmaya çalıştığı narin bedeni en sonunda takati kalmayarak sere serpe yığıldığında gözlerinde canlanan görüntü oldukça manidardı; kendini, durmak bilmeyen çağıltısıyla huzura değdiren bir nehrin kenarında görüyordu.  Gökyüzünün enginliğine yeryüzünün yeşilliği eşlik ediyor, her ikisi de adeta ihtişamlı bir tablonun en gözde detaylarını ele verircesine birlik oluşturuyorlardı. Gözlerinde parıldayan güneş, bacaklarındaki hissizliğin kayboluşu ve ellerindeki narin çizgilerin belirginliği onu kapalı olduğu bu ‘şey ’den çok daha uzaklarda olduğunu hissettiriyordu,  tam o an göğsünün derinliğine doğru akan ılık bir his bedeninin kuvvetlenebilmesi için çaba sarf ediyordu. Vücudunda çoğalan kuvvetin farkına vararak çıplak ayaklarını toprağın üzerine bıraktığında, aklında beliren tek düşünce; suydu. Kana kana içebilmenin umudu, güneşin doğrulttuğu ışıkların nehrin üzerinde ettiği ahenkli dans ve kulaklarına dolan çağlayanın sesi. Nihayet adımlarını koşarcasına hızlandırarak nehrin kenarında eğildiğinde duraksayarak suyun üzerinde şekillenmeye başlayan görüntüye dikkatini verdi. Omuzlarına dökülen kumral saçlarının çevrildiği oval suretine kondurulmuş iki koyu göz ve ince dudakların birleştiği ufak tefek kafasının yanında silueti andıran fakat anlamsız bir şekilde kendisine çok benzeyen bir suretin daha aynı yansımaya bakıyor olduğunu gördü. Narinliğiyle açılmış dudaklarının arasından tek bir söz dahi çıkamadan kulaklarına dolan gürültüyle göğsü adeta patlayacak hale gelmişti.

Seslerin geldiği yere kayan gözlerini yukarıya doğru kaldırdığında kafasının üzerinde yükselen ahşap kalınlığa hayretle bakakalmışken bir anda açılmaya başlayan ahşaplar saatlerdir kapalı kaldığı bu ufak hapsine gerçek aydınlığın süzmelerini sızdırıyordu. Kırpıştırdığı gözleri kendisine uzanan ele doğrulduğunda başka bir seçeneğinin olmadığını anımsayarak sırtındaki ağırlığı kuvvetlendirdi ve kendisine uzanan ele karşı kendi elini bıraktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder